Sayfalar

25 Mart 2011 Cuma

Dünya'ya Direnen Ülke: "Libya"


İzin verirseniz, yazıma kısa bir yakın tarih dersiyle başlamanın faydalı olacağı kanaatindeyim. Öncelikle ABD’nin dünyanın süper gücü haline nasıl geldiğinden biraz bahsedelim. 18. ve 19. Yüzyıllar ve 1.Dünya Savaşı sonrasında Avrupa dışı bir güç olarak karşımıza çıkıyordu ABD. Akabinde 1946’da Sovyetlerin, İngiliz ve ABD karşısında güç odağı olmasıyla 2 kutuplu sistemin temelleri atılmıştı. ABD’nin Sovyet tehlikesi yüzünden karşı güç odağı olarak NATO ittifakını kurmasıyla da kutuplaşma tamamlanmış oluyordu.

Bu dönem  1991’e yani SSCB’nin yıkılmasına kadar sürmüştü. Bloklardan biri yıkılmış, diğeri ona üstünlük sağlamıştı. Böylece NATO’nun kuruluş amacı da ortadan kalkmıştı. Fakat söz konusu ittifak halen günümüzde, sizlerin de bildiği üzere, mevcudiyetini sürdürmektedir. Bu ittifakın başını da ABD çekmektedir.


Soğuk savaş döneminin, SSCB’nin yıkılmasıyla Varşova Paktı’nın dağılması sonucu bitmesiyle NATO’nun lideri konumunda olan ABD, dünyanın çeşitli yerlerindeki savaşlara NATO ülkelerinin de yardımıyla askeri müdahalelere başladı. 1990 yılında Irak'ın Kuveyt’i işgal etmesi üzerine çıkan 1.Körfez Savaşı'nda ABD, Irak ordusunu yendi.  ABD 1995 ve 1999 yıllarında NATO ülkelerinin yardımıyla Bosna Savaşı'na ve Kosova Savaşı'na müdahele etti.

Yıl 2001 olduğunda ise daha sonradan ABD’nin kendi oyunu olduğu ortaya çıkan ve bir devletin acımadan kendi sivillerini para için nasıl katledebileceğinin örneği olan 11 Eylül Saldırıları yaşandı. O saldırının akabinde ABD’li yetkililer, dünyanın en gelişmiş askeri gücüne sahip olan ABD’nin hava savunma sistemini, Afganistan’ın mağaralarında yaşayan bir gerilla grubu olan El-Kaîde, ve onun lideri Usame Bin-Ladin’in yaptırdığı yalanına kendi insanlarını ve dünya kamuoyunu inandırmaya başladılar. Uygun ortam hazırlandıktan sonra ise operasyon başladı ve ABD yine NATO’yu kullanarak 2001’de Afganistan’a girdi.  ABD’nin oraya girme sebebi tamamen dünyanın en kaliteli uyuşturucu maddelerinin yetiştiği tarlaların, ki bunların ticareti Taliban ve ABD üzerinden gerçekleşiyordu, El-Kaîde’li militanlarca ateşe verilmesiydi.

Aynı bahanelerle 2003’te de Irak’a fakat bu kez petrol için girdi ABD. Dünya kamuoyunu “İslami Terör” tehlikesine inandırmışlardı. ABD’yi Irak’ta tam bir cehennem bekliyordu. Irak’a girmişlerdi fakat tam bir direnişle karşılaşmışlardı ve binlerce asker kaybettiler. Halen günümüzde Irak’tan tam olarak çekilememişlerdir.

Günümüze gelecek olursak ise, şimdi de Orta Doğu’da ajanlarla ayaklanma başlatma stratejisini kullanmakta ABD ve ittifakı olan NATO güçleri. Bu yolla önce Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’i devirdiler, sıra günümüzde Libya’ya ve lideri Kaddafi’ye geldi.

Savaşı bir cümleyle özetlemek istersek sanırım en uygun cümle “Küresel Teröristle, Yerel Despot karşı karşıya” olacaktır. Daha çok değil, 2010 yılının ilk yarısında yapılan Arap Birliği Zirvesi’ne katılan tek Avrupalı lider olan İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi, bugün ABD ve Fransa’yla birlikte üzerine çullandığı Kaddafi’nin elini öpmekteydi.Düne kadar petrol çıkarları için Muammer Kaddafi’nin elini öpen liderler şimdi ise üzerine bomba olup yağmaktalar. Bunun içinde sözde “Libya halkını huzura kavuşturmak için” yalanını kullanıyorlar. İngilizce bilenler bilir, ABD’lilerin en sevdiği cümledir “Preserving Freedom”. “Özgürlük Sağlamak” için başlatılan operasyonda da 5.güne girildi ve Kaddafi Yönetimi Libya içinde kaybettiği stratejik yerleri bir bir geri almakta. Operasyona başlarken bu kez NATO ve ABD’nin göz ardı ettiği bir nokta vardı ve sanırım bu nokta ABD ve NATO’nun orada saplanıp kalmasını sağlayacak. O nokta da şu: Kaddafi’nin elinde bulunan 6 milyar dolar değerindeki altın rezervi. Zira ekonomistlere göre bu para, sadece paralı askerlerden oluşan bir orduyu, aylar hatta yıllarca geçindirmeye yetecektir.

ABD ve NATO dedikten sonra işin Türkiye kısmına da girmezsem olmayacağı kanaatindeyim. Operasyonun 2.gününde Başbakan Tayyip Erdoğan, “Libya’nın Libya halkının olduğunu ve NATO’nun orada işinin olmadığını ve Libya’ya, doğal kaynaklarının “birilerine” aktarılması için oraya girilmemesi gerektiğini” söylemişti. Bunu doğru bulmuştum, hem insanlık adına, hem de Türkiye açısından. Fakat Sayın Erdoğan yine yapacağını yaptı, operasyonun 4.gününde, yani açıklamasından sadece 2 gün sonra,  4 fırkateyn, 1 denizaltı ve 1 yedek gemiyle savaşa gireceğini açıkladı.

Daha önceki yazımda CHP ile ilgili teorimi kanıtlayacak şekilde ABD tarafından CHP’nin iktidara getirileceğini anlayan Sayın Başbakan, bu kez de ABD’ye yakın markajda bulunarak koltuğunu kurtarmanın peşinde olduğu kanaatindeyim. Çünkü CHP operasyonundan sonra bir anda ABD ve küçük kardeşi  İsrail’le restleşmeye başlamış, Mavi Marmara olayı ile başdiplomatımız geri çekilmiş, bir yandan da kelimenin tam anlamıyla Arap’lara “Gelin Müslüman kardeşlerim, biz bize yeteriz” mesajı verilmişti.

Herşeye rağmen Libya ve Kaddafi, adeta dünyaya meydan okuyor ve direnişini sürdürüyor. Bu haçlı seferine karşı koyabilmesi dileklerimle bu yazımı da noktalıyorum...

3 yorum:

  1. Dediğinin arkasında olmak bu olsa gerek.önce kardeşim diyeceksin sonra gemi hazırlattıracaksın,yakıtlardan sorumlu ülke olacaksın,silahların geçişini engelleyeceksin.Sonra libya bizim kardeşimiz diyeceksin.Erdoğanın bu tavrına şaşırmadım doğrusu... Çağatay

    YanıtlaSil
  2. amerika deyşnce aklıma gelen ilk şey o meşsur barış ordularıyla alenen terörizm yapan,her türlü pislik ve iğrençlikle emelleri uğruna insanlara yaptıkları oluyor.
    amerika>terörizm
    tetörizm>amerika dır !

    YanıtlaSil
  3. Allah libyanın yanında olsun işallah durum çok vahim.. libya da yaşanan vahşeti daha öncede görmüştük.. AB-D nin demokrasiyi nasıl götürdüğünü iyi biliyoruz.. Bu yalanlarına artık çocuklar bile gülüyor..

    YanıtlaSil